25 Eylül 2013 Çarşamba

ÜZGÜN GALATASARAY

          
  Galatasaray çoğu zaman olduğu gibi sahada bertaraf ettiği rakiplerini masa başlarında mutlu ediyor. Çok değil bundan 3-4 sene önce sahada futbol oynadığına şüphe ettiğimiz bir takım,  vasatın çok altında bir kadro ve özgüveni olmayan bir yapı vardı. Açık konuşmak gerekirse Ünal Aysal geldiğinde aklımda sadece Lucescu ismi vardı ve hep onun gelmesini istedim. Aslında birazda Fatih Terim'i ikinci kez başarısız görme ihtimali bile beni üzerdi. Düşünmedim bile... Geldiği günden itibaren futbol takımı mükemmel bir çıkış gösterdi. 26 Eylül 2011'de Galatasaray-Eskişehirspor maçı sonrası yazdığım bu yazıda aslında sonraki iki senenin habercisiydi ( http://futbolbelgeseli.blogspot.com/2011/09/galatasaray-eskisehirspor.html ). Açıkçası ilk günden itibaren sözlerimi bana yedirmişti Fatih Terim. Bu iyi futbol ve başarıların aksine yine Galatasaray'ın içinde brezilya dizilerini aratmayacak olayların yaşandığı sürekli dillendiriliyordu. 1 Şubat 2012'de yazdığım "Galatasaray ve Değişkenler"( http://futbolbelgeseli.blogspot.com/2012/02/galatasaray-ve-degiskenler.html) adlı yazımı bugün okuduğumda daha anlamlı hale geliyor. Sanki kendi reklamımı yapıyormuşum gibi oldu ( ki yapıyorum) ama o günlerde yazılan yazılarla daha açıklayıcı bir özet oluyor gibi düşünüyorum. Fazla uzatmadan geçen seneye gelecek olursak yine yönetimsel olarak çalkantılı ama sahada başarılı bir Galatasaray görüyoruz. Hatta geçen senede Ünal Aysal'ın Fatih Terim'i göndermek istediği fakat Ali Dürüst'ün buna engel olduğu dedikoduları dolaşmıştı. Ünal Aysal ile Fatih Terim'in yıldızlarının barışmadığı sürekli konuşulan bir durumdu yani. Belkide Fatih Terim'in sert, maço, çoğu zaman bir taraftar gibi davranması Ünal Aysal'ın daha elit tutumuna ters düşüyordu. Fakat taraftar , baktığında kendini, babasını, ailesini gördüğü Fatih Terim'i bir teknik direktörden çok daha fazlası olarak görüyor. Bu kendi işlerinde çok başarılı iki insan bir arada çalışmayı bir türlü beceremedi. Basın toplantılarında birbirlerine ince göndermelerde bulundular sonra kamera karşısında mutlu aile pozları verdiler ama başarılarının neticesinde sahip oldukları egoları onları belkide sorunlarla yüz yüze gelip bu sorunu çözmekten alıkoydu. Oysa bir odaya girip birbirlerine bağırıp çağırıp öfkelerini, nefretlerini birbirlerine kusabilselerdi durumlar belkide buraya gelmezdi. Neyse hikayemize geri dönelim, Galatasaray 3. senesinde yabancı sınırı dışında bir sıkıntıyla karşılaşmayacak gibi görünürken bir anda milli takım mevzusu patladı. Fatih Terim kimsenin beklemediği bir şekilde 2 senedir öfke kustuğu federasyonun teklifini kabul edip milli takımın yeni teknik direktörü oldu. Çoğu kişiye göre bu mevzu aylar önce biliniyordu ve birazda hükümet tarafından destekleniyordu. Fatih Terim'in zaman zaman nefret kustuğu bu federasyonla el sıkışmasının birazda zorunluluktan olduğunu söyleyenler oldu. Taraftar yine ikiye bölündü. Kimi Fatih Terime karşı geldi kimi "hocam yapıyosa bir bildiği vardır"  dedi. Galatasaray çokta iyi olmayan bir sezon başlangıcı yapıp şampiyonlar liginde farklı bir mağlubiyet alınca bütün oklar hocanın üzerine geldi. Bunun en büyük nedeni ise hocanın milli takımla ne kadar sözleşme yaptığının bilinmemesi oldu. Hocaya hep bu soruldu ama hoca hiç kesin bir cevap vermedi. Hocanın milli takımla 3-4 yıllık bir sözleşme imzaladığı dilden dile dolaşmaya başladı ve bu dedikodular Ünal Aysal'ın Fatih Terim'e 2 yıllık sözleşme uzatıp "şah" demesiyle son buldu. Burada 2 önemli soru var; 1- Fatih Terim'le geçinemeyen Aysal neden 2 yıllık sözleşme uzatmayı teklif etti ? 2- "Söz konusu Galatasaray ise gerisi teferruattır" diyen Terim bu teklifi neden reddetti ?
1. soru için bence Aysal , hocanın reddedeceğinden çok emindi belkide milli takımla 3-4 yıllık bir anlaşma imzaladığını kesin olarak öğrendi ve zaten kabul edemeyeceği bir sözleşmeyle köşeye sıkıştırmak istedi. 2. soru ise tamamen taraftarların düşünmek istemediği görmek istemediği bir soru çünkü hocayı çok seviyoruz çünkü bütün rakiplerimiz hocadan nefret ediyor ve bizde yediremiyoruz. Oysa hoca o 2 yıllık sözleşmeyi imzalasa şu an bu sorunların hiçbirisi yoktu. 60-70 yaşındaki 2 adam oturup doğru düzgün sorunlarını çözemediler. Başarılı bir çark, iyi giden ya da öyle gözüken bir düzen bozuldu. Yeni teknik direktör kim olur diye tartışılıyor ama bu noktada Ünal Aysal çok küçümseniyor. Bence yeni teknik direktörü belirlemeden bu işe girişmezdi. Şu an kimin geleceği bellidir belkide 1 ay öncede belliydi hatta bir adım daha atıp "bilerek hemen açıklanmıyor ki planlı olduğu anlaşımasın" diye diyorum. Kim gelir kim gelmez o şu an pek mühim değil çünkü kim gelirse gelsin hocanın tadını vermiyor. Başka biriyle Türkiye şampiyonu olmakla Terimle Şampiyon olmak arasında kimilerine saçma gelse de fark var. Kaç tane takımın teknik direktörü yıllarca o takımın kaptanlık pazubandını taşımış o takımla özdeşleşmiş ki. Belkide Jupp Heynckes gelecek ve 2 sene sonra şampiyonlar ligi şampiyonu bir Galatasaray takımı olacak ama bu ümitler bizim şuan mutsuzluğumuzu örtemez. Sonunda başarı gelir ya da gelmez şu an bütün Galatasaray taraftarları üzgün , bütün Galatasaray taraftarı kırgın ve kızgın. Kimin suçlu kimin hain kimin zart kimin zurt olduğu da bizi ilgilendirmiyor aslında çünkü biz fazla bir şey istemedik sadece her şey böyle devam etseydi. İki tarafında oldukça hatalı olduğu bu durumda keşke biraz Galatasaray düşünülse ve çözüm bulunsaydı. Anlayamayacağım bir diğer nokta ise sadece Ünal Aysal'ı veya sadece Fatih Terim'i suçlu  görenler. Bir iki cümlede "Ego" lafı için söylemek istiyorum. Başarılı insanın egosu olur, olmayanda bir sorun vardır. Buradan hocaya vuranları ben iltifat olarak algılıyorum. Ne güzel işte egosu var adamın. Hemen bir taraf seçip Ünal Aysal'a ya da Fatih Terim'e küfür etmeyi bırakın ve biraz düşünün. Her şeyin sonunda yine olan taraftara oldu...